Terör ve Medya Paneli

iau-teror-ve-medya-paneli.png


Dr. Öğr. Üyesi Şevket AYAZ: 3713 sayılı Yasa'ya göre, cebir şiddet kullanarak baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinin birisiyle anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletini ve cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devletin otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi ve kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemler, terör eylemi olarak kabul edilmektedir. Görüldüğü gibi terörle mücadele yasası etraflı bir tanım yaparak terör nedeni olabilecek eylemleri sıralamıştır. 

 

Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin KAZAN: Terör-medya ilişkisi dediğimiz ilişki, sembiyotik bir ilişkidir; yani iki ayrı grubun, terörün ve medya gruplarının birbirinden gayri resmi olarak faydalandıkları bir ilişkiye dayanmaktadır. Bu, 1915'li yıllara kadar, henüz televizyonun yeni doğduğu, özellikle ABD'de radyonun yaygın hale geldiği yıllarda dahil, aradaki ilişki kendini göstermiştir. 1915'te çekilen Bir Ulusun Doğuşu filmi, ABD'nde terör-medya ilişkisine verilebilecek en iyi örnekler arasında yer alır. Bu tarihten itibaren kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmaya başlamasından sonra terör örgütleri de, medyaya yönelmiştir. Konu ile ilgili 1972 Münih Olimpiyatları, terör-medya ilişkisinde adeta bir devrim oluşturmuştur. Bu olimpiyatlarda kana bulanan İsrailli sporcuların görüntülerinin medya tarafından direkt olarak yayınlanması, bütün okları medya üzerine yönlendirmiş ve çok daha ileri gidilerek olayın sorumlusu medya tutulmuştur. Olayın sorumlusu birinci derecede medya olmamakla beraber, bilinçli yapılmayan terör haberciliği, terör örgütlerine katkı sağlamakta, bu bilinçsiz habercilik, medyanın işini de zora sokmaktadır. Medyanın yapması gereken, halkı bilgilendirme görevini, tamamen terör örgütlerinin propagandasını yapmayacak şekilde yerine getirmesidir.

 

Dr. Öğr. Üyesi Naim BABÜROĞLU: Beş bin yıllık yazılı tarihe baktığımızda, aslında dünya siyasi tarihinin bir savaş tarihi olduğu görülür. Çünkü şu ana kadar yapılan bilimsel araştırmalarda sadece 240 yılı barış ve huzur içinde geçmiş, beş bin yıl içerisinde. Bu şu demek, bundan sonra yaşayacağımız coğrafyada ve yaşayacağımız dünyada da savaş tarihiyle karşı karşıya kalacağız. Birinci Dünya Savaşı'nda yaklaşık 15 milyon kişi yaşamını yitirdi, ama sivillerin ölümü yüzde 5 idi. İkinci Dünya Savaşı'na geldiğimizde yaşamını yitiren insan sayısı yaklaşık 60 milyon, ama sivillerin ölüm oranı yüzde 48'dir. 1945'ten bugüne kadar, güya savaş yok, 60 milyon kişi yaşamını yitirdi, ama dünyada savaş yok. Peki, sivillerin ölüm oranı nedir diye sorduğumuzda, yüzde 95 oluyor. Demek ki artık savaş, çehresini değiştirdi. Atilla, Metehan zamanında ya da Fatih Sultan Mehmet zamanında iki düzenli ordunun karşılıklı durup, birbirlerine taarruz ettikleri bir ortam değil artık ya da Çanakkale Savaşı'nda karşıdaki İngiliz, Fransız donanması karaya çıkarken düzenli orduların savunma sistemi, işgal ettikleri bir coğrafya değil artık savaş. Demek ki savaş çehresini oldukça değiştirdi ve artık biliyorsunuz barışta normalde çocuklar babalarını gömer, ama dünya öyle bir ortama geldi ki, babalar çocuklarını gömüyor. İşte babaların çocuklarını gömmeye başladıkları ortama biz, savaş ve muharebe ortamı diyoruz. 

 

Gazeteci Bünyamin AYGÜN: Terör konusuna hem Şevket Hocam hem Naim Hocam değindi. Bana düşen sadece deneyimimi anlatmak. 2013 yılında IŞİD ile yaşadığım acı bir tecrübe, bir gazeteci için de hiçbir zaman karşılaşmak istemeyeceği bir olay, ama eğer savaş bölgesine gidiyorsanız, esir gitmek de, yaralanmak da, daha da olumsuz sonuçlarla karşılaşmak da hem olası bir şey hem de an meselesi, ama IŞİD gibi bir terör örgütünün eline düşmeyi ben dahil hiçbir gazeteci veya insan istemeyecektir. Ben size kısaca nasıl bir terör örgütü yaratıldığını kendi deneyimimle anlatayım. Bunu dünyada anlatan tek gazeteciyim, çünkü birkaç gazeteci vardı. 2013 yılında İdlib'e gittim bir röportaj için, talihsiz bir şekilde IŞİD'in eline düştüm, iki tane araba geldi, biri önden biri arkadan, aldılar. Elimi kolumu bağladılar anında, yüzüme bandı geçirip bir arabanın içine koydular. Sonra da bir yere attılar. Saatlerce öyle bekledim, hiçbir şey söylemediler, ama şunu söyleyeyim, esir düşebilirsiniz, zaman zaman da gözaltına alınırız, esir alınabilirsiniz, ama bu şudur, belli kuralları vardır, elinizi kolunuzu bağlayabilirler, makinenize el koyabilirler, ama bunu geri verirler, ama size iyi davranırlar. IŞİD'in eline ilk düştüğümde ben iki şey için dua ettim, inşallah IŞİD değildir, ikincisi de Suriye'ye bağlı ŞEBBİA değildir. Bu ikisi korkunç şeyler yapıyor, kim düştüyse kurtulamaz.



Terör ve Medya Paneline Ait Görseller

güncelleme: 8.5.2019 11:29