Savaş ve Diplomasinin Değişen Yüzü

savas-ve-diplomasinin-degisen-yuzu.jpg


Dr. Öğr. Üyesi Şevket AYAZ: İçinde bulunduğumuz yüzyıl değişimlerin en yoğun yaşandığı, hemen her sahada büyük gelişmelerin olduğu bir yüzyıldır. O kadar kısa zamanda büyük gelişmeler oluyor ki bunu yıllarla, aylarla değil, günlerle, hatta saatlerle ölçülebilir bir hale gelmiş durumdadır. Küreselleşme olarak adlandırılan bu olgu toplumların ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel katmanlarının yanında basın, medya, eğitim gibi konularını da derinden etkilemiştir. Tabii ki bunun yanında savaş ve diplomasi konularında da çok ciddi etkileme yapmıştır. Diplomasi devletlerin birbirleri ile olan ilişkileridir. Bu ilişkileri sağlıklı yürütülmesi için çok ciddi diplomasi yapılması gerekmektedir. Artık günümüzde diplomasi sadece dışişleri bakanlığı mensuplarının yaptığı bir eylem, bir hareket değil, bunun yanında sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin, düşünce kuruluşlarının da diplomasiye katkı sağlaması gerekmektedir. 

 

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA: Ben dünyanın çok kutupluluğa evirilmediğini, dünyanın çok merkezliliğe doğru evirildiğini düşünenlerden biriyim. Barış Hocanın bu sunumunu görünce de kendi düşüncemin desteklendiğini hissetmedi değilim. Çünkü kutupluluk bir yapı gereği duruyor, dünya ne zaman hegonomik bir yapıda olmadıysa savaş çıkmıştır ve Birinci ve İkinci Dünya Savaşları dönemlerine baktığınız zaman hegemonyasını dünyaya kabul ettirmeyen güçlerin olduğunu görüyoruz. Bugün aynı şeyi yaşıyoruz, tek bir farkı Barış Hocanın bu şekilde koyduğu sistemsel değişimin çok merkezliliğe doğru evirilmesi oluyor. Yani hegomonik yapı bir, iki ya da daha fazla hegomonun kutup oluşturmasını engellerken, işin içerisine uluslararası şirketler, yeni teknolojiler girdiği zaman merkezler ortaya çıkartıyor. Dünyada ekonomik merkezler ortaya çıkıyor. Dünyada askeri merkezler ortaya çıkıyor ve dünyada siyasi merkezler ortaya çıkıyor. Belki de bugün Trump iktidarının 1945'ten itibaren ABD'nin kurduğu tüm siyasi, ekonomik, askeri düzene bu kadar isyan etmesinin temel nedeni de, kendi kurdukları sistemden kendilerine çok büyük rakiplerin çıkması. En başta Çin Halk Cumhuriyeti gibi. Onlar diyor ki, "Tamam, bu sistemi biz kurduk, ama biz bir rakip çıkardık; bu değişen dünya, bu iletişimin sınırsızlığı, uluslararası şirketlerin aç gözlülüğü, karşımıza rakipler çıkardı ve bu rakipler artık bizi tehdit ediyor, dolayısıyla bu kurduğumuz sistemden de bir şekilde bir değişim yapacağız. Ama değişimi kendi alanımıza yapacağız. Kendi isteklerimiz doğrultusuyla yapacağız." İşte bugün Trump'un söylemleri ile politikaları arasındaki farklılığın ya da ABD'nin bir o tarafta, bir bu tarafta görülmesinin en temel nedeni de Barış Hocanın bu sunumundan da anmakta yarar var diye düşünenlerdenim.

 

Prof. Dr. Barış ÖZDAL: Şimdi birincisi gerek mevcut, gerekse olasılık olarak gözlediğimiz artık klasik anlamda sistem benzerliği kurarak veya yeni soğuk savaş benzetmeleri ile açamayız, anlamlandıramayız. Çünkü bu sistemin değişim ve dönüşümünü yansıtmamak. Yaptığınız analizler belki kendi içinde tutarlı olacaktır, ama eksik olacaktır. Peki, ne yapabiliriz o zaman, bu bildiğiniz bize Orta Çağ'dan beri öğretilen dünya haritasıdır. Artık biz bu dünyayı, bu değişen dört temel parametre çerçevesinde farklı biçimlerde analiz etmemiz gerekiyor. Dünyayı bu şekilde görmemiz gerekiyor, farklı açılardan bakmamız gerekiyor. Artık savaş alanlarımız, mücadele alanlarımız değişti. Biz hâlâ klasik anlamda dünyaya Akdeniz merkezli bakarsak, artık denizdeki güç mücadelesini kaçırırsınız veya Uzak Doğu merkezi, Çin merkezi, dünyayı bu şekilde görmeniz gerekiyor. Ancak bu şekilde bir dünya analizi ile biz savaşı ve diplomasiyi farklı çözümleyebiliriz. 

Küresel ısınma ile birlikte dünyanın yapısı değişiyor. +2 derecelik bir ısı artışının şu anda bilinen dünyada toprakların yüzde on sekizini sular altında bırakıyor. Coğrafyamız değişirse, her şeyimiz değişiyor. Dünyayı bir kedinin oyun alanı olarak görüyor. Sizin algınız, savaşı ve diplomasiyi değiştiriyor, ama belli miktarı şudur ki, eğer biz dünyaya hâlâ sistem gözlüğü ile bakarsak, yaptığımız çıkarımlar kendi içinde doğru olsa da, eksik ve güncellikten uzak olacaktır.  

 

Dr. Savaş DİNÇER: "Barışı sağlamak için güçlü olmak gerekir"; zaten birinci sayfada da bunun bir realist metin olduğunu, güvenlik temelli ve realist bir yaklaşım olduğunu söylüyor. Böyle küresel bir gücün, değişmeyen böyle bir uluslararası ilişkiler güvenlik siyasetini, dünyanın herhangi bir yerinde uygulamaya çalışmayı kabul ettiğimizde, burada bizim savaşta bir yüz değişikliği arama imkânımız var mı, yöntem değişir. İnsanları öldürme yöntemleri farklılaşır. Ülkeler, devletler doğrudan başka bir ülke ile savaşmak yerine, vekâlet savaşları kullanmaya başlamışlardır, başkaları üzerinden bu işi yapmaya başlamışlardır. Hibrit savaş dediğimiz yeni yöntemlerle, birden çok yöntem ile bir ülke ile savaşmaya başlamışlardır. Şu anda ABD, Türkiye, Rusya Federasyonu, Çin; her biri buna dönmüştür, bir hibrit savaş içerisindedir. Bir anda cephede savaşıyor olmak değildir önemli olan. Sizin ekonomik kısıtlamalar getirdiğiniz de bu savaşın bir parçasıdır. Aynı anda pasifikte güçlü olmaya çalışmak da bu savaşın bir parçasıdır. Diplomasiyi kullanmak da bu savaşın bir parçasıdır, ama savaş devam ediyor. Bu yüzleri değişmiyor. Gördüğünüz ve yaşadığınız şekilleri, yöntemleri değişiyor olabilir.

 

Yusuf ALABARDA: Proveteryal ordu şu demek, müdahale eden ordu. Yani işte 15 Temmuz akşamı yaşamış olduğumuz kalkışma. Türkiye özelinde örnek vermek gerekirse 1960 Askeri Darbesi, 28 Şubatı, 12 Eylül gibi olaylar proveteryal dediğimiz, müdahaleci orduların en büyük özelliği.  Şimdi bu hangi anlamda diplomasi tarafından ya da sizinle diplomasi yürütülen ülkeler tarafından kullanılıyor şeklinde baktığımızda, İsrail örneğini vermek istiyorum. İsrail'in bugün Orta Doğu'da diplomasi konusunda elinin en güçlü konuma gelmesine sebep olan hususlardan birisi, nükleer bir gücü temsil etmesi, güçlü bir silahlı kuvvetlerin caydırıcı olarak o coğrafyada bulunması, diplomasi masasında hiç kuşkusuz İsrail'i en güçlü kılan hamillerden birisi. Ama bundan daha güçlü kılan ve genellikle göz ardı edilen daha önemli bir özellik var ki, İsrail ile karşı karşıya gelmiş olan Mısır, Irak, Suriye gibi orduların bir vasfı var, bunların tamamı proveteryal özellikler taşıyor. Yani bulundukları ülkede siyasi iktidara başkaldırarak, iktidarı değiştirebilen ordu yapılanmaları. Bunlar İsrail özelinde böyle olduğu için söylüyorum. Yoksa Avrupa örneğinde İspanya, Yunanistan gibi yine Orta Doğu'nun farklı coğrafyalarında Türkiye, Pakistan, Tayland, hatta en son Maldiv Adaları da dahil olmak üzere dünyada birçok farklı bölgelerde, farklı ülkeler var. İsrail örneğinden devam etmek istersek, caydırıcı güç olarak silahlı kuvvetlerini ve nükleer gücünü diplomasi masasında hiç kuşkusuz hissettiren bir ülke. Ama biraz önce de tekrarladım, en önemli özelliklerden birisi de düşmanına baktığımızda İsrail perspektifinden, İsrail ile mücadele eden ülkelerin en önemli özelliğinin proveteryal ordular olduğunu söylemiştik. 


Savaş ve Diplomasinin Değişen Yüzü Paneline Ait Görseller


güncelleme: 27.6.2019 17:05