Şiirler

​​

AĞLAYALIM ATATÜRK’E

Ağlayalım Atatürk’e

Bütün dünya kan ağladı

Süleyman olmuştu mülke

Geldi ecel, can ağladı

Doğu batı cenup şimal

Aman tanrı bu nasıl hal

Atatürk’e erdi zeval

Memur mebusan ağladı

Atatürk’ün eserleri

Söyleyecek bundan geri

Bütün dünyanın her yeri

Ah çekti, vatan ağladı

Fabrikalar icat etti

Atalığın ispat etti

Varlığın Türke terketti

Döndü çarh devran ağladı

Bu ne kuvvet, bu ne kudret

Var idi bunda bir hikmet

Bütün Türkler İnön’İsmet

Gözlerimiz kan ağladı

Tren hattı tayyareler

Tükler giydi hep kareler

Semerkantla Buharalar

İşitti her yan ağladı

Siz sağ olun Türk gençleri

Çalışanlar kalmaz geri

Mareşalin askerleri

Ordular tümen ağladı

Zannetme ağlayan gülmez

Aslan yatağı boş kalmaz

Yalnız gidenler gelmez

Her gelen insan ağladı

Uzatma Veysel bu sözü

Dayanmaz herkesin özü

Koruyalım yurdumuzu

Dost değil, düşman ağladı

AŞIK VEYSEL

 

 

 

10 KASIM TÜRKÜSÜ

Atatürk! Anıtkabir devrimlerini söyler

Bozkır ovalarına, Erciyes’e, Ağrı’ya

Ulusun egemen olduğunu

Özgür olduğunu

Haykıracağım haykıracağım işte

Senin sustuğunca!

Yolunda yürüyeceğim Atatürk;

Ana baba oğul kız

Dere tepe bucak köy

Yeryüzü yaşamalarımla değil

Oralarda, senin gittiğince!

Atatürk, taşıyacağım

Çanakkale’de, Sakarya’da, Çankaya’da, al al

Senin taşıdığını;

Yurdun gök ülküsü

Dalgalanırken

Senin bayrağını yücelteceğim.

Senin çıktığınca.

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

 

 

MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI

Yediyordu Elif kağnısını

Kara geceden geceden.

Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu

Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar

İnliyordu dağın ardı, yasla

Her bir heceden.

Mustafa Kemal’in kağnısı derdi kağnısına

Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.

Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik

Nam salmıştı asker içinde.

Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü

Doğrulmuştu yola önceden önceden.

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif

Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.

Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı

Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra

Gecenin ulu ağırlığına karşı

Hafiftiler, inceden inceden.

iriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında.

Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri

Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;

Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına

Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti

Niceden niceden.

Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu

Nazar mı değdi göklerden, ne?

Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez

Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur

Nasıl durur Mustafa Kemal’in kağnısı.

Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş

Süs beni, öldür beni, koma yollarda beni.

Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin

Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.

Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır

Düşerim gerilere iyceden iyceden.

Kocabaş yığıldı çamura

Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar

Örtüldü gözleri örtüldü hep.

Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı bacım

Kocabaş’ın yerine koştu kendini Elifçik

Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

 

 

ON KASIM’LARDA YÜRÜMEK

Atatürk’üm işte 10 Kasım yine

Dalgalanır ağaçlarla oğullar

Dalgalanır oğullarla nineler

Dalgalanır ninelerle genç kızlar

Özlemin ta yüreğime işlemiş

Seni bulmak, seni görmek için ben

Bütün toprakaltıyla barışacağım

Ereceğim sana usta, barışta, başarıda

Öyle

Güçlüsün ki

Güçleneceğim

Öyle yücesin ki, yüceleceğim

Düşüne düşüne seni kocaman kocaman

Dağlara, dağlara karışacağım

Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz

Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün

Sanki bayrak bir kalemdir, sanki gökler bir kağıt

Sanki ellerim gece

Sanki ellerim gündüz

Yazacağım seni daha, bir daha

Ben senin ölümünle yarışacağım

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

 

 

 

 

MUSTAFA KEMALLER TÜKENMEZ

Tükenir elbet

Gökte yıldızlar denizde kum tükenir

Bu vatan bu topraklar cömert

Kutsal bir ateşim ki ben sönmez

İnanın Mustafa Kemaller tükenmez

Ben de etten kemiktendim elbet

Ben de bir gün göçecektim elbet

İki Mustafa Kemal var iyi bilin

Ben işte o ikincisi sonsuzlukta

Ruh gibi bir şey görünmez

İnanın Mustafa Kemaller tükenmez

Hep kardeşliğe bolluğa giden yolda

Bilimin yapıcılığın aydınlığında

Güzel düşünceler soyut fikirlerde ben

Evrensel yepyeni buluşlarda

Geriliği kovmuşum ben dönmez

İnanın Mustafa Kemaller tükenmez

Başın mı dertte beni hatırla

Duy beni en sıkıldığın an

Baştan sona her şeyiyle bu vatan

Sakın ağlamasın kasımlarda

Fatihler, Kanuniler ölmez

İnanın Mustafa Kemaller tükenmez

HALİM YAĞCIOĞLU

 

 

ATATÜRK’TEN SON MEKTUP

Siz beni hâlâ anlayamadınız

Ve anlamayacaksınız çağlarca da…

Hep tutturmuş “Yıl 1919, Mayıs’ın 19’u” diyorsunuz

Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz.

Mustafa Kemal’i anlamak bu değil

Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil.

Bırakın o altın yaprağı artık

Bırakın rahat etsin anılarda şehitler.

Siz bana, neler yaptınız ondan haber verin.

Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?

Mustafa Kemal’i anlamak yerinde saymak değil

Mustafa Kemal’in ülküsü, sadece söz değil.

Bana, muştular getirin bir daha

Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan.

Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı?

Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı?

Mustafa Kemal’i anlamak avunmak değil

Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil.

Hâlâ, o, acıklı ağıtlar dudaklarınızda

Hâlâ oturmuş, 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz.

Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın!

Uluslar, fethine çıkıyor, uzak dünyaların.

Mustafa Kemal’i anlamak göz boyamak değil

Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil.

Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız

Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil.

Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar.

Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.

Mustafa Kemal’i anlamak ağlamak değil

Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil.

Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü

Görüyorum ki, hâlâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş

Birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken.

Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen?

Mustafa Kemal’i anlamak itişmek değil

Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil.

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla

Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla.

Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister

Paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter!

Mustafa Kemal’i anlamak aldatmak değil

Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil…

HALİM YAĞCIOĞLU

 

 

ONSUZ

Ah işte duyuyorum mesut günler içinden

Sana “Sevimli yüzün asla solmasın” diyen

Bütün adınla dolu sevinç şarkıları…

- Sen öldüğün için mi şimdi bayraklar yarı!

Ah işte görüyorum seni gördüğüm günü

Altından, alkışlarla geçiyorsun bir tak’ın

O gün bana gelmiştin babamdan daha yakın.

Meğer duyacakmışım bir sabah öldüğünü…

Meğer görecekmişim bir sabah gidişini

İstanbul’un önünden son defa geçişini…

Bizler seninle nasıl, ah nasıl beraberdik

Bizler ki az sıkılsak “O başımızda” derdik

Nasıl yok bileceğiz, O güzel güneş yüzü

Ana, baba değil bu, bizler Ata öksüzü…

Tatmadık, bilmiyoruz bu bambaşka yarayı

Öğret bize yarabbi, ah O’nsuz yaşamayı…

ZİYA OSMAN SABA

 

 

HAVZA YOLLARINDA MUSTAFA KEMAL

Mahmur dağının başında bir duman bir duman

Mustafa Kemal’in başında daha bir duman

Dağ düşünür gündüz gece başından duman gitmez

Mustafa Kemal düşünür gündüz gece başından duman gitmez

Dağların başından duman eksik olmaz

Soy yiğidin başından duman eksik olmaz

Mahmur dağının dumanlarına baktı da dedi

Mustafa Kemal, Köroğlu olmak ne güzel şu dağlarda

Tutmak gece gündüz denizlerin yolunu, yol vermemek

Üşümek, ateş yakmak, yola düşmek ne güzel

Bölmek orta yerlerinden gemilerin getirdiği güneşi

Bir sana bir bana sermek ne güzel

Çakal dağının eteğine vardı ki Mustafa Kemal

Vakit alaca karanlık, dağın eteğinde bir kahve

Kahvede düze inmiş eşkıya, Karadeniz uşakları

Kaynıyor Erzurum işi semaver, çay demleniyor

Uyanmış su gözleri adamların susuz gözleri sıcak

Mustafa Kemal baktı, tanıdı hepsi halk

Oturdular, hep beraber çayı içtiler

Ordan burdan, dereden tepeden konuştular

Sabah güneşi gelip bağdaş kurdu bir yana

Yarı karanlıktı yüzleri birden aydınlandılar

Acı çekmiş, susamış, dağ çizgileri sert

Mustafa Kemal’in gözlerinde tek tek ışıdılar

Çıktı kavak yaylasına oh, dedi Mustafa Kemal

Ölmez be, insan bu vatanı sevince

Halk kokusudur güller çimenlerden gelir

Ovaları sürenler aşağıda, ormanlarda bıçkı sesleri

Dağılmış Mahmur dağının dumanları

Çekip cümle türküleri bir dere ışıltısıyla akar

Havzaya vardım ki, kulağımızı koyalım bir

Bağımsız yaşamak diyelim bir, dinle ne ses verir

Havza pazarına inmiş allı morlu köylüler

Çıkarlar ormanlardan gizli gizli, çağıralım bir

Gelirler toplanırlar ateşimize onlar için yaktık

Özgür yüreklerinin soluğunu üflesinler bir

Sevelim dedi, Mustafa Kemal, sevelim bir

Selam verelim bir, selam alalım bir

Halk olmak ne güzel şeydir arkadaşlar

Şu sabah çayını içelim bir kardeşçe sıcak

Yüzümüzü yunalım şu derede bir

Sonra kursunlar darağacını kavgamıza

Asarlarsa assınlar bizi düşlerimizden!

CEYHUN ATUF KANSU

 

 

ATA’MA AĞIT

Sırma sarısı yay saçlarına

Gözüne rengini koy denizlerin

Düşün dudakların en incesini

Yüzüne tuncunu ver benizlerin

Onda yürüyüşün en yiğitçesi

Onda bükülmezi vardır dizlerin

Gezerdi ülkede bir hızır gibi

Em olup derdine çaresizlerin

Durgun bir denizi andırır dışı

İçi hiç sönmeyen bir yanardağı

Sesinde ıslığı eser kuvvetin

Sözünde şahlanır hakkın bayrağı

Gökle güneş gibi buluştu onda

Sezinin sağlamı duyunun sağı

Yıkarak kökünden Osmanlılığı

O gömdü tarihe bir ortaçağı

Ürperir ovalar avazesine

Dağlar dümdüz olur işaretiyle

Devrilir hıncına çarpan ordular

Kaleler dayanmaz yelpazesine

Fikrin güzelliğin aşkın her şeyin

Bağlıydı daima en tazesine

Yaşadı başı dik, dünyaya karşı

Getirdi dünyayı cenazesine

Onsuz kaldığını bilse tabiat

Bağlar üzüm vermez bahçeler kurur

Okşar saçlarını ezelin eli

Yüzüne ebedin ışığı vurur

Övünür insanlık eserleriyle

Yurt onun sevgisi üstünde durur

Adıdır kurduğu devlete temel

Ünü kurtardığı millete gurur

Fani varlığını kaybetti ama

Damgası yurdumun burçlarındadır

Engin ufuklara uzanmış kolu

Hızı şimşeklerin uçlarındadır

Kadının erkeğin hafızasında

Gencin ihtiyarın düşlerindedir

Yayla yellerinde eser gölgesi

Sesi bahçemizin kuşlarındadır

Ben mi yazacaktım göçüm gününü

Dökerek ardından böyle gözyaşı

Ben ki ona büyük gezilerinde

Oldum bir küçük yol arkadaşı

En son durağına varmadan ömrün

Kapadı yolunu bir mezar taşı

Büyük kurucusu Cumhuriyetin

Hürriyet aşıkı milletin başı

KEMALETTİN KAMU

 

 

SANA BORÇLUYUZ TA DERİNDEN

Sana borçluyuz ta derinden

Çünkü yurdumuzu sen kurtardın

Hasta, yorgun düşmüştük

Yaralarımızı iyice sardın

Yiğittin, inanç doluydun, yapıcıydın

Sanatkardın, denizler kadar engin

Kimsenin görmediğini görürdü

Sevgiyle bakan gözlerin

Dedin ki: Bu millet, bu büyük millet

Yüzyıllar boyu geri kalmış

Bu yurt, bu güzel yurt, bizim yurdumuz

Her yanından yaralar almış

Dedin ki: Bir güzel savaşmalı

Kurmak için yeniden

Bilgiyle, inançla, coşkunlukla

“Öğün, çalış, güven”

Sana borçluyuz ta derinden

Işığısın bu yurdun

Dilimizi, ulusallığımızı öğrettin bize

Çünkü cumhuriyetimizi sen kurdun

Hürriyeti sen yaydın içimize

Halkçıyız dedin halk içinden

İnançta hür yetiştirdin bizi

Borçluyuz sana ta derinden

Devrimlerle yüceltti, çok yüceltti

Bu milleti temiz ellerin

Sana borçluyuz ta derinden

En büyüğü Mustafa Kemallerin

CAHİT KÜLEBİ

 

 

GAZİ’YE TARİH

Onu tarihe sorun, yoktur eminim bir eşi

O güneş yüzlü,güneş sözlü, güneşler güneşi

Sözü halkın dilidir, gözleri hakkın ateşi

O güneş yüzlü, güneş sözlü güneşler güneşi

Yurdu sarmıştı karanlık, onu yırtıp atan O

Soğuyan kanlara bir başka hareket katan O

Kararan gözleri bir lahzada aydınlatan O

O güneş yüzlü, güneş sözlü, güneşler güneşi

İnkılap ordusu nur ordusunun rehberidir

Milletin şehperidir, memleketin şehperidir

Onu beklerdi vatan bunca zamandan beridir

O güneş yüzlü, güneş sözlü güneşler güneşi

Ayrılıp Çankaya’dan Hazret-i Gazi geliyor

Saçının haznesi zulmetleri ok ok deliyor

Şehre kalbindeki tarihi alıp yükseliyor

Bu güneş yüzlü, güneş sözlü, güneşler güneşi

YUSUF ZİYA ORTAÇ

 

 

BÜYÜK GAZİ’YE

Sen ki hilkat denilen ummanın

En büyük incisisin

O, bu ulvi vatanın talihinin

En güzel yıldızıdır

Bir dehaet ki güneşten yüksek

Ve semavat ile ünsiyeti var

Sen dururken ona gelmez noksan

Kaplıdır toprağı zırhınla senin

Hep rehakar değil ey Gazi

Bu müsellah vatanın sen hem de

Ebedi bekçisisin

Bu mesalip-zede cemiyyete sen

Yeniden bir vatan ettin ihda

Görüyor şevk-i tuluunla senin

Yeni bir iyd-i zafer İstanbul

Kendi asar-ı dehanın belki

Sen de hayretçisisin

Kainatlarda tecelli buyuran

Halik’ın sende o hasiyyeti var

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN

 

 

 

 

GİDİYOR

Gidiyor, rastgelemez bir daha tarih eşine

Gidiyor, on yedi milyon kişi takmış peşine

Gidiyor, sonsuz olan kudreti sığmaz akla

Gidiyor, göğsünü çepeçevre saran bayrakla

Gidiyor, izleri üstün birikmiş yaşlar

Gidiyor, yerde kılıçlarla eğilmiş başlar

Gidiyor, harbin o en korkulu aslan yelesi

Gidiyor, sulhun ufuklarda yanan meş’alesi

Yine bir devr açacakmış gibi en başta O var

Hıçkıran seste O var, sessiz akan yaşta O var

Siliyor ruhunun ulviliği fani etini

Çiziyor ufka batan bir güneşin heybetini

Büyüyor, gökten inip toprağa yaklaştıkça

Büyüyor gitgide gözlerden uzaklaştıkça

ORHAN SEYFİ ORHON

 

 

 

 

 

RESİM

Her gün

Enginlerden engin

Yücelerden yüce

Bir duygu sarar bizi

Bu sınıfa girince.

Yanda, bir uçtan bir uca.

Mavi deniz

Odanın içinde güneşleri bulunca.

Isınırız.

Enginlerin engini deniz olsa

Deniz ufak!

Yücelerin yücesi güneş olsa

Güneş küçük!

İlk günü gördük, nerden geldi:

Duvardaydı

Denizleri, güneşleri

Küçülten büyüklük.

Kürsünün üstünde bir resim:

Gözleri denizlerden mavi

Bakışları güneşlerden sıcak.

Dört mevsim.

Kürsünün üstünde:

Atatürk’üm, arkasında al bayrak

Kolları kavuşturmuş göğsünde.

Bu resimle başlar bizim günümüz

Karşımızda Atatürk’ü gördükçe

Kıvançla dolar, taşar gönlümüz.

Bakarız, Atatürk güldü.

Bir yanlışlık yapsak

Bulutlanır gözleri

Anlarız Atatürk üzüldü.

Gelsek kürsünün dibine

Görür bizi

Eğilince.

Kalksak, gitsek gerilere

Otursak arkalarda;

Başımızı kaldırmadan duyarız:

Atatürk orada.

Öteki odalarda

Başka başka resimleri Ata’mın.

Atatürk’üm artık ömrüm oldukça

Bu resminle karşımdasın!

Yok hiç birinde

Bundaki tılsım

Değişen çizgilere

Canlı gibi bu resim.

Öyle canlı ki sanırım

Bende bir gün okulu bitirince

Uzanan ellerinle

Okşanacak sırtım.

Öyle canlı ki, sanırım

Karanlık bile olsa

Aydınlanır yollarım.

Tıpkı sınıftaki gibi

Yapacağım bir işte

Bu resmindir rehberim:

Kötülüğe uzanırsam

Çat kaşlarını

Tutulsun ellerim

Tıpkı sınıftaki gibi

Bütün ömrüm boyunca

Yaptığım her işte

İyi, doğru oldumsa

Sevincini belli et.

Gülümse!

Yaprak yaprak dökülürken önümde

Her yıl dört mevsim;

Sınıflar içinde yalnız bu sınıf

Resimler içinde yalnız bu resim!

BEHÇET NECATİGİL

 

 

 

 

MUSTAFA KEMAL’İ DÜŞÜNÜYORUM

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;

Yeleleri alevden al bir ata binmiş

Aşıyor yüce dağları, engin denizleri.

Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda,

Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri.

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;

Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında

Destanlar yaratıyorlar cihanın görmediği

Arkasından dağ dağ ordular geliyor

Her askeri Mustafa Kemal’i gibi

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;

Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel

Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere.

Al bir ata binmiş yalın kılıç

Koşuyor zaferden zafere…

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;

Ölmemiş bir kasım sabahı

Yine bizimle beraber her yerde

Yaşıyor dört köşesinde vatanın,

Yaşıyor damar damar yüreklerde.

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;

Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda;

Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorum.

Uykularıma giriyor her gece.

Ellerinden öpüyorum.

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

 

 

 

MAVİ AYDINLIK

Yakından görmüştüm gözlerini

Mavi bir ışık akmıştı içime.

Bu büyük aydınlıkla

Dopdoluyum gene.

Kara bir çağ kapandı

Işık bakışlarınla.

Mutlu yarınlar müjdeleyen sesin

Kulaklarımızda hâlâ.

Silemez mavi aydınlığını

Atatürkleşen gönüllerden.

Ne yobazlaşan karanlık

Ne kızıl kefen.

Bunca yıl geçti aradan

Daha dünmüş gibi taptaze acın.

Yaprakları her mevsim yeşil

İçimizde diktiğin ağacın.

Mutlu bir ışıksın ufkumuzda

Bitmeyen, eksilmeyen

Dualar taşır sana kuşlar

Dünyanın dört yerinden.

Ellerin geçti alnımızdan,

En büyük tesellimiz

Dağılsın bütün karanlıklar

Daha da yücelen Türkiye’miz.

İLHAN GEÇER

 

 

MUSTAFA KEMAL

- Dağ başını efkâr almış

Gümüş dere durmaz ağlar -

Gözyaşından kana kesmiş gözlerim;

Ben ağlarım. Çayır ağlar, çimen ağlar.

Ağlar-ağlar: Cihan ağlar

Mızıkalar iniler: Irlam-ırlam dövülür

Altmış üç ilimiz: Altmış üç yetim

Yıllar gelir-geçer: Kuşlar gelir-geçer

Her geçen seni bizden parça-parça götürür

Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!

Diz dövdüm:

Gözlerimin şavkı gitti Sakarya’nın suyuna.

Sakarya’nın suları namım söyleşir.

Hemşehrim Sakarya! Öksüz Sakarya!

Ankara’dan uçan kuşlar -

“Kemal’im” der, günler-günü çağrışır.

Kahrolur. Bulutlara karışır.

Gök bulut, yaşmak bulut.

Uca dağlar, dev-boyunlu morca dağlar

Divan durmuş bekleşir

Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!

Nasıl böyle varıp geldin? Hoş geldin!

Çıngı kaymış, yalazlanmış gözlerin

Şol yüzünde güneş-südü sıcaklık.

Ellerinden öperim Mustafa Kemal.

Senin dalın yağrağın, biz senin fidanların.

Biz, bunları yapmadık.

Sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal:

Elsiz-ayaksız bir yeşil yılan.

Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal!

Hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler.

Çün buyurdun! Kesenleri astılar

Sen uyudun. Asılanlar dirildi.

Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!

Karalar kuşanmış Karadeniz akmam diyor.

Dokunmayın! Ağlamaktan bıkmam diyor.

Bu gece kıyamet gecesi.

Bu vapur Bandırma vapuru.

Yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal

Ben ölümden korkmam diyor

Korkmam diyen dilleri: Toz oldu-toprak oldu.

Değirmen döndü dolandı: On yıl oldu.

Bir kusur işledik, bağışlar mı kimbilir;

O bize öğretmedi kazan kaldırmasını.

Günahı-vebali öğretenin boynuna

Erdirip-olduran’a ana-avrat sövmesini.

Yüreğim kırıldı, kanım kurudu.

Var git Karadeniz! Var git başımdan.

Mızıka çalındı: Düğün mü sandın

Bir yol koyup gideni gelir mi sandın?

Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!

Ankara’nın taşına bak!

Tut ki baktım: Uzar gider efkârım:

Çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım.

Gözlerimin yaşına bak!

Ankara Kalesi’nde, Rasat-Tepe’de

Bir akça-şahan, gezer dolanır:

Yaşın-yaşın mezarını aranır

Şu dünyanın işine bak! -

Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!

ATTİLA İLHAN

 

 

 

ATATÜRK

Uygarlık denilen yüce hedefe,

Varmayı öğretti bize Atatürk.

Çağdaşlık yolunda şana, şerefe,

Ermeyi öğretti bize Atatürk.

İşgal edilince yurdun her yanı,

Bin düşmanı yendi Türk’ün bir canı,

Alıp ele yeni baştan vatanı,

Kurmayı öğretti bize Atatürk.

Biri hilal oldu, biri yıldızı,

Bayraklaştı yurdun oğulu, kızı,

Bayrağımız için al kanımızı,

Vermeyi öğretti bize Atatürk.

İlkeleri birer sarsılmaz kaya,

Devrimler yapıldı arka arkaya,

Dostluğu barışı milli halkaya,

Örmeyi öğretti bize Atatürk.

Umutla bakarken gelecek güne,

Bağlanıp kalmadık geçmişe, düne,

Kafayı daima ilime, fene,

Yormayı öğretti bize Atatürk.

Bilimin ışığı açarken yolu,

Bilgiyle ışıdı  Şu Anadolu,

Sevgiyle öksüzü, yetimi, dulu,

Sarmayı öğretti bize Atatürk.

Çokları düşündük, bakmadık aza,

Hizmet için koştuk hep yurdumuza,

Kadın, erkek hergün omuz omuza,

Durmayı öğretti bize Atatürk.

Eğitim verirken yaşlıya, gence,

Gençler oldu yarın için güvence,

Okullar bir demet, çocuklar gonca,

Dermeyi öğretti bize Atatürk.

Bilimde, teknikte kalmadık geri,

Harcadık emeği, akıttık teri,

Cehalet denilen paslı çemberi,

Kırmayı öğretti bize Atatürk.

Yollar yapılırken ovaya, dağa,

Kalkındı ülkemiz baştan ayağa,

En önde koşarak gelecek çağa,

Girmeyi öğretti bize Atatürk.

Yaşatacağız biz seni elbette,

Bu canlar durdukça kemikte, ette,

Tüm güzellikleri Cumhuriyet’te,

Görmeyi öğretti bize Atatürk.

RASİM KÖROĞLU

 

 

 

ATATÜRK VE CUMHURİYET

Birgün sordum babama

Atatürk neden büyük?

Çocuğum, dedi bana

O’nu seviyor her Türk

Çok kötü bir zamandı

Uçurumdaydı vatan

O büyük kahramandı

Yurdumuzu kurtaran

O’nu biz değil yalnız

Üstün tanır her millet

En büyük eseridir

Kurduğu Cumhuriyet

Kalbimiz sevgi dolu

Yol gösteren o Türk’e

Yolumuz onun yolu

Bağlıyız Atatürk’e

İ. HAKKI TALAS

 

 

 

 

ATATÜRK

 

Türk’ü ölümden

O’dur kurtaran

O’dur yeniden

Türklüğü kuran

Bu memleketi

Cumhuriyeti

Atatürk etti

Bize armağan

HASAN ALİ YÜCEL

 

 

 

ATATÜRK’ÜN SESİ

 

Atatürk’ün sesi

Bazen Erzurum Kongresi

Bazen Sivas

Bazen Anadolu’da sert bir rüzgar

Atatürk’ün sesi

Bazen Ankara’da ilk Millet Meclisi

Bazen Orta Anadolu’da kartal

Bazen Akdeniz’de tatlı bir rüzgar

Atatürk’ün sesi

Gökyüzünde ak bir bulut

Bazen önünde İzmir’e ordular akar

Bazen Akdeniz’de bir kartal

Atatürk’ün sesi

Bazen devrimlerin alfabesi

Bazen Cumhuriyetin gür sesi

Bazen Menemen’de deli bir rüzgar

BİLGAY ESEMENLİ

 

NEDİR SEVİ

Öküzsüz toprağı sürüp

Aç yorgun dönünce

Ekmektir sevi

Serptiğin tohum senin

Seninse biçeceğin başaklar

Topraktır sevi

Acıların bölünür

Bölünürse ikiye yürek

Kadındır sevi

Kelepçe olursa biliklerinde çaresizlik

Ulaşmak için özgürlüğe

Silahtır sevi

Dalgalansın diye gönderde

Koşmak cepheden cepheye korkusuz

Bayraktır sevi

Aydınlığa dönüşür karanlık

Mavi gözlerine bakınca

Ata’dır sevi

MAHMUT TURGUT

 

 

 

 

 

ATA’MA AĞIT

Sırma sarısı yay saçlarına

Gözüne rengini koy denizlerin

Düşün dudakların en incesini

Yüzüne tuncunu ver benizlerin

Onda yürüyüşün en yiğitçesi

Onda bükülmezi vardır dizlerin

Gezerdi ülkede bir hızır gibi

Em olup derdine çaresizlerin

 

Durgun bir denizi andırır dışı

İçi hiç sönmeyen bir yanardağı

Sesinde ıslığı eser kuvvetin

Sözünde şahlanır hakkın bayrağı

Gökle güneş gibi buluştu onda

Sezinin sağlamı duyunun sağı

Yıkarak kökünden Osmanlılığı

O gömdü tarihe bir ortaçağı

 

Ürperir ovalar avazesine

Dağlar dümdüz olur işaretiyle

Devrilir hıncına çarpan ordular

Kaleler dayanmaz yelpazesine

Fikrin güzelliğin aşkın her şeyin

Bağlıydı daima en tazesine

Yaşadı başı dik, dünyaya karşı

Getirdi dünyayı cenazesine

Onsuz kaldığını bilse tabiat

Bağlar üzüm vermez bahçeler kurur

Okşar saçlarını ezelin eli

Yüzüne ebedin ışığı vurur

Övünür insanlık eserleriyle

Yurt onun sevgisi üstünde durur

Adıdır kurduğu devlete temel

Ünü kurtardığı millete gurur

V

Fani varlığını kaybetti ama

Damgası yurdumun burçlarındadır

Engin ufuklara uzanmış kolu

Hızı şimşeklerin uçlarındadır

Kadının erkeğin hafızasında

Gencin ihtiyarın düşlerindedir

Yayla yellerinde eser gölgesi

Sesi bahçemizin kuşlarındadır

VI

Ben mi yazacaktım göçüm gününü

Dökerek ardından böyle gözyaşı

Ben ki ona büyük gezilerinde

Oldum bir küçük yol arkadaşı

En son durağına varmadan ömrün

Kapadı yolunu bir mezar taşı

Büyük kurucusu Cumhuriyetin

Hürriyet aşıkı milletin başı

KEMALETTİN KAMU

​​

güncelleme: 26.11.2016 16:17